Taslaklarımı dazlaklara ayırıyorum ve aranızdan ayrılmak üzere bir kez daha sahneye çıkmak istiyorum. kelimelerle aram soğudu. ağzımı bıçak açıyor, boş dökülüyorum, saçlarım beyazlıyor.
o günü(..) hatırlıyorum. o gece yarısı ayaklarımı ısıran soğuk balkon fayansını, teknoloji ve mesajlaşmadan nefret etmeyi, bir çocuk gibi panik olduğum günleri. aslında herkesten soğuyorum, ona oturup her şeyi anlatmış olmama rağmen tam olarak ruhumu doyuramıyorum. soğuramıyorum bütün bu evreni. yüklerimden kurtulup yükselmeğe çalıştıkça düşeyazıyorum. düşlerime koşarken düşünemediğimi hissediyorum. düş-kün bi insan oldum bir dönemdir, topluma dair eleştiriler getirmekten vazgeçtim. tarif bekleyen arap’a içimden küfretmiyorum artık. ich denke dass ich weiß mein land nicht besser als dich. anlamadan uzaklaşıyor. sokakta küfür ederek yürüyorum yine de orospu çocuklarının her birine. her biri kendi hayatını yüceltiyor ve her biri kişisel alana taciz halinde. ben kendimle dalga geçebiliyorum (değil). frekanslarım karışıyor. bağırarak çırılçıplak koşan bir deliden korkuyorlar. korkusuz gözükmenin pek de harcım olmadığını anlıyorum. başı olan, ortası olan, sonu olmayan hikayeler biriktiriyorum. seninle de bir son düşünmüyorum.
haftaiçi sekiz vagon hizmeti devam ettiğinden rahat oturacağını düşünerek metronun uçlarına yürüyen insanları izliyorum. yanımda oturan insanlar başka koltuklar boşalınca yanımdan uzaklaşma eğiliminde. entropi. rahatlıyorum. enver burada olsa duş şakasını patlatırdı, ayıp olmasın diye gülerdik. kantinin öte köşesindeki kızlar bakar kötü düşünürdü hakkımızda. oysa bacaklarımızı yeterince kapalı tutardık metrolarda, yine de yaranamadık. yaranamayanlar. bi başlık atıp kafamdakileri toparlayamıyorum, ingilizce anonslar geçiyor. kitap okuma oranının arttığını hissediyorum vagonda kalın kapaklı kitaplar okuyan insanlara bakarken. ne kadar rahat okuyorlar. gizlemeden, açık seçik kapak sayfalar harfler gözlükler saçlar başlar her şey. herşeyi ayırmanın zorluğu hakkında düşünülmüyor. ne kadar rahat. ben yapamıyorum. kitapları müzikleri gizli. filmleri biraz daha açık. dizileri açık seçik savunmalı. ya da kendi düşünce şeklimden nefret ediyorum dönüp dolaşıp aynı noktaya gelirken. işte, ineceğim, durak yaklaşıyor. bir kitap karakteri oluşturamıyorum etraflıca düşünürken. kağıtları çöpe atıyorum. ders notu gibi düşünelim, dönem bitti nasıl olsa.
sonra kendi kendime itiraflar diziyorum. düşündüğünden daha fazla adam öldürebilirim. zaten o kadar uzun yaşamağa gerek yok. yazmağa gerek var mı? kaç sayfa yazmışsındır bugüne dek? kaç sayfa yaşamış olabilir metroya kimse inmeden binmeye çalışan doğuhayranıkirlisakallıesmer insanlar? her gece üzerinde çalıştığın düşünceler karşındaki insana göre mi değişiyor? kaç farklı insana göre düşüncen var cebindeki pamukların arasında? cebim o kadar derin değil yine de sırt üstü uzandığım sular beni taşıyamıyor sayın arşimet. arşı alemi titreten dualar ettim yine de düzeltemedim şu kırılgan bedeni. harcıalem fikirlerle mest ettim seni de benim için harcayamadın kimseleri. değişiyor mudur sahiden? alaya aldığın kişinin senden daha tutarlı olması yine de senin düşündüğün kadar sivri zeka olmadığını düşünmemen ve onun yine de seni çok sevmesi. saçmalamayı kes. bilimsel yöntemlere dayanarak kafamızda çizdiğimiz şablonu harflere dökerek heceleri büyütüyoruz kursağımızda. bir sonraki durak. dikkat otomatik kapı çarpar. dikkat ya, her şeye dikkat. her şeyle sınanıyoruz. doktor, bende dikkat eksikliği varmış da kaybedeyazmışım hayatı. geç kalmışım da ellerim titremeğe başlamış çişim gelmiş heyecandan bildiğim her şeyi unutmuşum ve iki tane kız hakkında yazılar yazmışım gece annem portakal doğrarken içeride. dış ses bir sonraki durak. ışıklar yanıyor sahneye çıkıyoruz. aktarma. aktarıyorum, itiraz ediyorum. çantamı arayınız sayın görevli. iniyorum. biniyorum. yolculuğumun başladığı ilk günlerden selam ediyorum sonun nasıl olduğunu bilen o şanlı komutana.
-MUSTAFA Ä°SPA