1368
FEET'TE BİR "ŞAİR"
7 Ağustos 1974, New York. İnsanlar gökyüzünde hareket eden bir cisim gördü. Bu ne bir kuş, ne bir uçaktı. Kesinlikle ve kesinlikle Superman de değildi. O kişi Fransız bir genç Philippe Petite'den başkası değildi.
Özgüven, tutku, denge, korkusuzluk hissi...
Düzeltelim, "psikopatlık derecesinde" bir özgüven, tutku, denge ve korkusuzluk hissi.
Fizyolojik konuları kenara bırakıp günlük hayattan ele alacak olursak, yolda yürürken aniden duyduğunuz yüksek bir ses ya da uçaktayken yaşadığınız bir sarsıntı sizin biraz irkilmenize sebep olabilir. Kapalı alandan, yükseklikten haz etmeyebilirsiniz.
Beynimizde bu tür durumları kontrol eden "amigdala" adında bir korku merkezi bulunuyor.
Her türlü şeye korkusuzca girişen ve bundan pişmanlık duymayacağına emin olan insanların bu davranışlarının arkasında amigdalanın fazla gelişmemiş olması yatıyor.
Kısa bir fizyolojik anektoddan sonra konumuza dönecek olursak çocukluğundan beri cambazlığa merakı olduğunu söylüyor Petite. "Basit gibi görünen zor bir şeydi, ama gereken tek şey yalnızca bir ip ve iki ağaçtı."
"Aslında hikayem bir peri masalı gibi. 17 yaşındaydım ve dişim çürümüştü. Sıra beklerken gazete ilanında dünyanın en büyük kulelerinin inşa edileceğini görmüştüm. Ona sahip olmalıydım."
"İnsanlar genelde var olan bir şey üzerinden hayal kurardı, benim hayalimse henüz orada değildi, beklemeye koyuldum, bunu yapacaktım."
Bahsi geçen (daha sonra 11 Eylül'de yıkılan) Dünya Ticaret Merkezi İkiz Kuleleri'ydi.
O zamanlar ünlü Çekyalı ip cambazı Rudy Omankowsky ile birlikte çalıştı. İlk büyük denemesi Paris'teki Notre Damé Katedraliydi. Yerden 85 metre yukarıdaydı ve gözler onun üzerindeydi. Başarmıştı.
1973 yılında Avustralya Sidney Liman Köprüsünde yine ip üzerinde bir "şovmen" vardı. Bu sefer 134 metre yükseklikteydi. O insanları kendine dengesiyle, özgüveniyle ve cesaretiyle Notre Damé'da hayran bırakan Fransız gencin ta kendisiydi.
Philippe her ne kadar bu çılgınlıkları yüzünden birkaç gün nezarette kalmış olsa da esas hedefine ulaşabilmenin heyecanı içerisinde yoluna emin adımlarla devam ediyordu.
1974 yılında ABD'ye doğru yol aldı. "New York metrosundan dışarıya doğru adımımı attığımda Empire State binasını gördüm, devasaydı. Kaldı ki bu asıl hedefim olan ikiz kulelerden 130 metre daha kısaydı. Daha sonraysa ikiz kuleleri gördüm. Hayal kırıklığına uğradım. İnanılmaz yüksekti. İmkansızdı. Yüzlerce güvenlik görevlileri vardı. Ayrıca yaklaşık yerden 600 metre yukarıda yürümek yalnızca benim elimde değildi. Rüzgar, sis, sıcaklık... Ama içimde hala beni o kulenin en tepesinde yürümeye iten bir his vardı."
Mayıs ayından Ağustos ayına kadar gazeteci kılığında işçilere sorular sorarak kuleye dair bilgiler aldı. Helikopter kiralayıp binayı daha dışarıdan keşfe çıktı, işçi kılığında sahte kimlikle 110.kata kadar çıktı, telleri güney ve kuzey kule arasında nasıl gereceğini, nereye bağlayacağını inceledi. Amerikalı insanlarla tanıştı, fakat kimseye asıl amacından bahsetmedi.
Kuleler arasında 60 metrelik bir mesafe vardı. Bunun için çocukluk arkadaşı Jean-Louis Blondeau ile birlikte oklu ve makaralı bir sistem geliştirdi.
6 Ağustos gecesi aylardır -hatta bir sefer başarısızlıkla sonuçlanan- üzerinde çalıştığı planını uygulamaya koydu. Bulduğu iki Amerikan arkadaşı ve Jean-Louis ile birlikte 2 kişi güney ve 2 kişi de kuzey kulede olmak üzere bir şekilde güvenlikleri atlatıp 110.kata çıkmayı başardılar. Bir şekilde dediysek de malzemeleri gizlemek için örttükleri örtünün altında 3-4 saate yakın hareketsiz kalmak gibi şeyler...
Oklu sistem işe yaramıştı. Daha önce bunu Paris'teki evinin bahçesinde denemişlerdi ama bu kez 541 metre yüksekteydiler. Ancak birtakım aksilikler oldu, ip gevşedi, kuzey kuleden yukarıya doğru yaklaşık 3 saat boyunca çelik ipi gerginleştirmek için çektiklerini söylüyor Petite.
Saat sabah 6'da işçi vardiyaları başlıyordu. Neyse ki saat tam 6'da Petite ipin üzerindeydi.
İnsanlar şaşkın gözlerle onu seyrediyordu. Petite yaklaşık 45 dakika boyunca ip üzerinde kalmıştı.
Yaptığı illegaldi fakat polisler ona yaklaşamıyordu. Ne de olsa 541 metre yükseklikte bir ipin üstündeydi. Polislere gülümsüyordu.
45 dakikalık tarihi şovun ardından tutuklandı. Daha sonra cambaz olarak ufak gösterilerle çocukları eğlendirme şartıyla affedildi.
Tüm dünya ona bunu neden yaptığını soruyordu, onunsa ağzından dökülen kelimeler baya şaşırtıcıydı. "Herhangi bir nedenim yok."
1989 yılına geldiğimizde ise Trocadero ve Eyfel kulesi arasında çektiği tam 700 metrelik ip üzerinde yürüdü.
Bir kanun kaçağından ziyade, entelektüel isyanın tohumlarını eken bir "şair" olarak tanımlıyordu kendini Philippe.
Petite daha sonra kendi adına çekilen 2008 yapımı Man On Wire adlı belgeselde felsefesini şöyle açıklıyor:
"Bana göre hayatı uçlarda yaşamam için yapmam gereken son derece basitti. Siz de kendinizi tekrar etmeyi reddedin. Her gün, her yıl... Her fikir gerçek bir mücadeledir."
"Her günü gerçek bir mücadele olarak görürsen, hayatını gergin bir telin üzerinde yaşarsın."
BURAK TORÇUK