BÄ°R UMUDA TUTUNANLARIN PORTRESÄ°
Rakamlarından ziyade duygularından bilgi vermek
istiyoruz size Ahmet Arif'i anlatırken. Ama gel gör ki alışmışlık var
üzerimizde.
Ahmet Arif, 27
Nisan 1927 yılında Diyarbakır'da doğdu. Asıl adı Ahmet Önal'dır. Lise bitimine
kadar Diyarbakır'da yaşadı. Sonrasında Ankara Üniversitesi Felsefe bölümünü
kazandı. 1940-1955 yılları arasında çeşitli dergilerde şiirler yazdı. Halk için
yazan şair, 1968 yılında tüm şiirlerini topladığı ve Türkiye'de her dönem çok
satanlar listesine giren kitabı, Hasretinden Prangalar Eskittim'i yayınladı.
Cem Karaca, Ahmet Kaya gibi usta müzisyenlerin şarkılarına da söz oldu Ahmet
Arif. Ankara'da tek başına yaşadığı evinden, 2 Haziran 1991 yılında geçirdiği
kalp krizi sonucu hayata gözlerini yumdu.
Ölümünden sonra bir
kitabı daha yayınlandı. Leylim Leylim. Bu kitap, şiirlerinin çoğunu ona ithafen
yazdığı, Leyla Erbil'e gönderdiği mektuplardan oluşuyordu. Arif, 1954 ve en son
1977 olmak üzere 60 mektup göndermiş Leyla'sına. Leyla Erbil bu mektupları
yaşamının sonuna kadar özenle saklamış ve yaşamının sonuna doğru da bunların
tüm Ahmet Arif okurlarına maal olması adına gün yüzüne çıkarmış lakin kitap
haline getirildiğini kendisi de göremeden vefat etmiştir.
Arif Ä°le Zalim
Öyle ki
Ahmet Arif şiirlerinin çoğunu ona ithafen yazdığı Leyla'yı "zalim"
olarak nitelendiriyor.
Hikâye
başladığında Leyla Erbil 23 yaşında. İstanbul'da yaşıyor. Lise yıllarında şiir
yazarak başlamış edebiyata. Üniversiteyi İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Ä°ngiliz Filoloji Bölümü’nde okumayla baÅŸlıyor. Lakin 1951’de kısa
süren bir evlilik yapıyor ve üniversiteyi bırakıyor.
İkili tanıştıklarında
Leyla Erbil de Ahmet Arif gibi yalnız. O dönemler mektuplar daha bir aşk
havasında, daha bir olacak havasında. Doruklara sevdalanmış Ahmet Ağbi öyle bir
aşk içindeki onsuz nefes almayı dahi kabullenemiyor.
“Gel beraber alalım nefesimizi sevdiÄŸim. Sensiz boÄŸazımdan
geçmiyor.”
İçinde bulunduğu
siyasi girdaba ve baskılara Leyla’sını düşünerek dayanıyor Ahmet Arif.
Sonrasında araya üçüncü kişilerin sebep olduğu yanlış anlaşılmalar giriyor. Ve
bir uzaklaşma başlıyor. Bu durumlar giderildiyse de artık çok geç oluyor.
Yalnızlık sadece Arif’e özgü kalıyor; Leyla o ara eÅŸi Mehmet ile tanışmış ve
evlilik kararı almış oluyor çoktan. Kızmıyor Ahmet Ağbi sessiz bir kabulleniş
içerisinde hasretinden prangalar eskitiyor, Leyla’sına. Hatta Leyla Erbil’e bir
şiir gönderiyor düğün hediyesi olarak: Suskun. Belki evleniyor Leyla ama ne
olursa olsun kaybetmek istemiyor onu hayatının bir köşesinden kalsın istiyor. O
dönemler Ahmet Arif tam anlamıyla perişan bir hayat sürüyor. Siyasi olaylara
karışıyor, yargılanıyor, sürgün ediliyor, aç ve açıkta kalıyor. Tek bir umuda,
tek bir hayale tutunuyor: Leylim Leylim
“Terk etmedi sevdan
beni,
Aç kaldım, susuz
kaldım
Hayın, karanlıktı gece
Can garip, can suskun
Can paramparça…
Ve ellerim kelepçede
Tütünsüz, uykusuz
kaldım
Terk etmedi sevdan
beni…”
Tek bir umuda
tutunup zaman salıncağında sallananların portresidir Ahmet Arif. Sevdanın
sadece kavuşmak olmadığını anlatır. Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Kerem
ile Aslı gibidir bize anlattıkları. Koca bir hayattan geriye sadece
“Hasretinden Prangalar Eskittim”i bırakır. Anlatır bizlere sevmeyi ve
sevdalanmayı, anlatır bizlere kahpe yalanı ve sevgiyle dayanmayı. Kaç leylim
bahar geçerde, bu sevdalıklar geçmez yeryüzünden…
15 Mayıs 1954
Ankara
Leylâ, Canım,
Kayb, berbat ve sessizim… Sessiz ve dolu: Allahtan ki sen
varsın. Yoksa halim korkunçtu.
Burası bir köy! Yakınlarımın bütün ısrar ve gayretine rağmen,
hemen anneme gideceÄŸim. Pazartesiye trendeyim. Eve gidince senin mektubunu
bulmalıyım. Anneme ilk sorum o olacak zaten.
Sen nasılsın ömrüm? Son telefonda canını sıktım mı? Ben artık
annenden korkmuyorum. Aksine onu, kendi annemmiÅŸ gibi seviyorum. Buna ne
dersin?
Hınca hınç mısra doluyum. Kara ve yeşil fon, hepsinde hâkim.
Biraz kendime geleyim, mendillerine, bluzlarına, yastığına mısralar serpeyim.
Ha?
FotoÄŸrafındaki “halbuki…”yi hâlâ anlayabilmiÅŸ deÄŸilim. Anlatır
mısın?
Bütün bunlar, beyhude biliyorum. Şaheser olan, benim uçakla
oraya gelebilmemdir. Allah kahretsin, bu hastalık, bu rezaletler ve bu aile
mecburiyetleri… Ne yapsam?
Gözlerinden öperim canım. En çok da burnundan. Gülme, ciddi
söylüyorum.
Yarı parçan